AVUKATLAR HAFTASI BASIN AÇIKLAMASI
Tarih: 5.04.2019 | Okunma Sayısı: 1029

AVUKATLAR  HAFTASI   BASIN  AÇIKLAMASI

Avukatlar Haftası sebebiyle Baromuz tarafından Kent Meydanı Atatürk Anıtında Çelenk Sunumu, Saygı Duruşu ve Basın Açıklaması yapıldı. Programa Baro Başkanımız Av.Rıdvan Erdoğan’ın yanı sıra Karabük İl Emniyet Müdürü Sırrı Tuğ ile meslektaşlarımız katıldılar.

Çelenk Sunumu ve Saygı Duruşunun ardından basın açıklaması yapan Baro Başkanımız Av.Rıdvan Erdoğan meslektaşlarının Avukatlar Haftasını kutlayarak yargı gündemine ve mesleki sorunlara dair şu görüşlere yer verdi “ Karabük Barosu’na mensup arkadaşlarım başta olmak üzere, ülke genelindeki tüm  meslektaşlarımızın Avukatlar Haftasını kutluyorum. Vefat eden, ebedi aleme göçmüş olan tüm meslektaşlarımızı rahmetle, saygıyla anıyorum. Büyük Türk Milletinin 5000 yıllık tarihsel sürecinde ve kadim devlet geleneğimizde adalet kavramı her zaman kutsanmış, devletin ve milletin devamlılığı bakımından temel şart olarak görülmüştür. Tarihimizin sembol şahsiyetlerinden Büyük Mütefekkir ve Şair  Yusuf Has Hâcib’in 949 yıl önce yazdığı Kutadgu Bilig’de yer alan şu sözler  hukukun temel ilkelerine ışık tutmaktadır.

“Beyler kanunlara nasıl riayet ederlerse, halk da aynı şekilde riayet eder.”

 “Fakir, dul ve yetimleri kolla; bunları korumak, kanunu gerçekten uygulamak demektir.”…

“Kendi menfaatini arama, halkın menfaatini düşün. Senin menfaatin halkın menfaati içindedir.” “Kanun karşısında benim için hepsi birdir. Bey veya kul olarak ayırmam. İster oğlum, ister yakınım veya hısmım olsun; ister yolcu, ister geçici, ister misafir olsun.”

949 yıl önce söylenmiş olan bu sözler ile kanun önünde eşitlik dile getirilmiş, halk ile hükümdarın aynı yasalara tabi olduğu ifade edilmiştir. Büyük Selçuklu Devletinin ünlü veziri, Büyük Devlet Adamı Nizamülmülk; “ Adaletten daha hayırlı bir şey yoktur. Adalet ; halkın selameti, iyiliğin mihenk taşıdır. Devlet görevlilerinin  yaptıkları her iş kayıt altında olmak zorundadır. Devletin görevlendirdiği kişi, mazlumun, yetim ve fukaranın hakkını yerse, vay o devletin haline “ diyerek günümüzün devlet adamlarına da yol göstermiştir.

Cumhuriyetimizin Kurucusu Büyük Atatürk ise; “ Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin devlet halinde varlığı kabul olunamaz” diyerek bağımsız yargının önemine dikkat çekmiştir. Tüm bu örneklerden görüleceği üzere Türk Milleti; adaletin hukuki ve siyasi uygulamaları bakımından zengin bir tarihe sahiptir. Tarih boyunca kurduğumuz tüm devletlerde hukuki ve siyasi düzene hakim olan temel ilke adalet olmuştur.

Zira hukuk ve adalet her toplum için, her cemiyet  için oksijen gibi zorunlu bir ihtiyaçtır. Bu bakımdan  bir ülkede hukukun üstünlüğünün sağlanması ve sürdürülmesi, o ülkenin bekası  için en önemli teminattır. Hukukun üstünlüğünün sağlanması ise ancak ve ancak kuvvetler ayrılığının sağlanması ile mümkündür. Devlet niteliği kazanmış toplumlarda devletin birbirinden farklı üç ana kuvvet ve faaliyeti  söz konusudur. Bunlar  yasama, yürütme ve yargıdır. Bu kuvvet ve faaliyetlerin kesin çizgilerle birbirlerinden ayrılması “ kuvvetler ayrılığı “ olarak ifade edilir. Gelişmiş demokrasilerde ve hukuk devletlerinde yargı kuvveti , eşitler arasında birinci kuvvet  olarak kabul edilir. Çünkü yasama ve yürütmenin denetlenmesi ancak yargı ile olur. Yargı kuvvet ve faaliyetinin ise üç kurucu unsuru vardır. Bunlar iddia, savunma ve karar faaliyetidir. Savunmayı temsil eden avukatlar  yargısal faaliyetin üç kurucu unsurundan birisidir.  Bunun anlamı, savunmanın olmadığı bir yargısal faaliyetin meşruiyetinin olmamasıdır. Avukatlık Kanununun 1. Maddesinde,  Avukatlık Mesleğinin  yargının kurucu unsuru olan bağımsız savunmayı temsil ettiği belirtilmiştir. Bu bağlamda  avukatlık mesleğinin  kurucu unsur  olması yasal bir düzenlemeye dayanmaktadır. Şunu da belirtmeyiz ki; yargı faaliyetinin  üç unsuru olmakla birlikte gelişmiş demokrasilerde ve hukuk devletlerinde yargı faaliyetinin özünü ve esasını savunma faaliyeti oluşturur. Yargısal faaliyetinin meşru sayılabilmesi, faaliyetin merkezinde avukatın yer almasına bağlıdır. Yargısal faaliyete meşruiyet kazandıran avukatın yaptığı savunmadır. Esas itibariyle siyasi rejimlerin kalitesi de  savunma hakkına ve avukatlara verilen önem ile ölçülür. Avukatın saygınlığının olmadığı rejimlerde   kaliteden, demokrasiden, hürriyetlerden söz edilemez. Avukatın saygınlığının korunmadığı bir ülkede hakim ve savcının da saygınlığı olmaz.

Bugün gelinen noktada ülkemizde hukukun üstünlüğünün sağlanması, yargı bağımsızlığının güçlendirilmesi, hakimlik savcılık teminatının etkinleştirilmesi, savunmayı kısıtlayan engellerin kaldırılması, kişisel hak ve hürriyetlerin genişletilmesi, hukuki güvenliğin sağlanması öncelikli konular arasındadır. Ülkemizde yatırımların artması, işsizliğin ortadan kaldırılması, işçi, köylü, esnaf, emekli, memur, öğrenci tüm toplum kesimlerinin geleceğe güvenle bakması, kendini güvende hissetmesi hukukun üstünlüğünün, hukuki güvenliğin sağlanmasına bağlıdır.

Hukukun üstünlüğünün sağlanması , hızlı işleyen, adil ve güvenilir bir yargısal  faaliyet için hukuk eğitim ve öğretimi de  büyük önem arzetmektedir. Ülkemizde hukuk eğitim ve öğretiminde kalitenin düşmesiyle buna bağlı olarak yargı hizmetlerinde yaşanan  sorunlar günden güne büyümektedir. Bu konuda yapılacak düzenleme ile öncelikle hukuk eğitiminin süresi artırılmalı, öğrenci kontenjanı düşürülmeli, eğitimin içeriği de zenginleştirilmelidir. Yeni hukuk fakültelerinin açılması ağır koşullara bağlanmalıdır. Hakim ve savcı alımlarında liyakat esasına göre hareket edilmeli, Hâkim ve savcı adaylarının mülakatları kamerayla kaydedilerek her türlü şaibenin önüne geçilmelidir. Hakim yardımcılığı statüsü getirilerek hakimlerimizin tecrübe sahibi olmaları sağlanmalıdır.

Ülkemizde Avukat sayısı ülkemizin ekonomik büyümesine göre orantısız şekilde artmaktadır. Bunun önlenmesi için Avukatlık stajına  ve avukatlık mesleğine kabulde  , tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi sınav getirilmelidir. Bunun yanında Hukuk Fakültesi mezunlarının istihdamı için yeni iş alanlarının oluşturulması da elzemdir. Bu bağlamda Adliyeler, Emniyet Teşkilatı, Tapu Daireleri ve Bankalar başta olmak üzere tüm kamu kurumlarında  hukuk fakültesi mezunları için belirli sayıda kadronun ayrılması hem istihdama katkı sağlayacak, hem de verimliliği artıracaktır. Bu bağlamda hukuk fakültesi mezunu olmayanların idari yargıç olmasına izin veren düzenlemeden de acilen vazgeçilmesi gerekmektedir. Bu durum yurttaşlarımızın hukuki güvenliği açısından çok büyük bir tehlike oluşturmaktadır. Aynı gerekçeyle, ceza uyuşmazlıklarında hukukçu olmayanların uzlaştırmacı yapılması uygulaması da yanlış olup acilen vazgeçilmelidir. Bu bağlamda  adliye personelinin ve diğer devlet memurlarının  uzlaştırıcı olarak görevlendirilmesine izin veren uygulama da  Devlet Memurları Kanununa açıkça aykırıdır.

Yine belirtmeliyizki; ülkemizde son dönemde Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yolları ismiyle uygulanmaya başlanan  ve yargıya alternatif olarak sunulan tahkim, arabuluculuk ve uzlaşma gibi uygulamaların hak arama hürriyetine ve adil yargılanma hakkına engel olmasından ve zaman içinde yargı hizmetlerinin tümden özelleştirileceği bir sürece  evrilmesinden endişe etmekteyiz. Adaleti sağlamak devletin öncelikli asli görevidir. Bu görev hiçbir bahane ile terkedilemez, özelleştirilemez. Adliyelerin iş yükü ve uzun yargı süreleri gibi gerekçelerle yargı hizmetlerinin kötülenmesi ve bu bahaneyle adalet hizmetinden vazgeçilmesi düşünülemez.”

19.09.2024
AV. EMRAH KÖKLÜ
BARO BAŞKANI

© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.